6’lı masa vaatlerini açıkladı.
Toplumsal sorumluluğunu bir mutabakatla şekillendirdi.
İnceleme fırsatı buldum.
Tespitler yerinde ve bugüne kadar eleştirilen birçok konuyu da kapsıyor.
Şimdi sıra bu arzın sahibinde.
Uzun süredir tartışılıyor bu konu.
Kim Cumhurbaşkanı adayı olacak, ya da olmalı?
Türkiye, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın karşısına çıkacak rakibin kim olacağını merakla bekliyor.
Masada ağırlıklı 3 isim var.
İlk isim bu plan ve stratejinin mimari olan Kemal Kılıçdaroğlu.
İkinci isim, iki defa üstüste İstanbul’u kazanmış ve mağduriyeti zafere dönüştürme becerisi yüksek olan Ekrem İmamoğlu.
Bir diğer isim ise masanın ağırbaşlı ve apolitik ismi Mansur Yavaş.
Bizim toplumsal formatımıza ve fıtratımıza uygun bir şey aslında bu, seçimin isimler üzerinden tartışılması.
Kimse asıl soruna odaklanmıyor.
Çağın bize dayattığı lider profiline uygun isim arıyoruz.
Dogmatik unsurlarına,
Siyasal populizmine,
Despotik ve kabadayı tavırlarına tav oluyoruz.
Aklına değil ağzına bakıyoruz.
İşte biz gücü böyle tanımlıyoruz.
Bu alışkanlıklarımızda bizi kandırılmaktan öte bir yaşama taşımıyor.
Neyse, bu sözlerim şuracıkta kalsın.
Bende hepinizin anlayacağı dilden konuşayım.
İsimlere takılayım.
Bu takımın yani 6’lı masanın teknik direktörü malumunuz Kemal Kılıçdaroğlu.
Bu takımı kuran, transferleri yapan, taktik ve strateji geliştiren tecrübeli bir teknik adam.
Fakat şu ana kadar şampiyonluğu yok.
Ama şerefli ikincilikleri var.
Hedefe kitlenmiş bir takım yaratmak ve şampiyonluğu yaşamak için hiç denenmemiş bir oyun kurgusu ile çıkacak sahaya.
Takımın uyum sorunu var ama deneyimli isimlerden oluşuyor.
Başka bir kulüpte oynarken disiplin cezası alan bir yıldız oyuncuya sahip çıktı Kılıçdaroğlu ve onu yeniden sahalara sürdü mesela.
Rakibinden 2 bomba transfer yaptı.
Zamanın zirve mücadelesi veren takımlarından deneyimli oyuncuları kadrosuna kattı.
Şerefli ikinciliklerden sıkılan Kılıçdaroğlu bu süreçte başarıya giden her yolu denedi ve denemeye de devam ediyor.
Buraya kadar her şey tamam.
Ne var ki şu anda kulüp içinde birtakım huzursuzluklar da yok değil
Takımı bugünlere getiren Kılıçdaroğlu’nun forvet hattında, rakip filelere iki golü bulunan Ekrem İmamoğlu var. Büyük yetenek. Hem ağzını hem de kafasını iyi kullanıyor. Ve İmamoğlu “Bensiz bu takım gol yollarında etkili olamaz” havasına da girmiş durumda.
Şu sıralar kendi evindeki maçta cezalı duruma düşse de deplasmanlarda etkili bir oyun sergiliyor. İmamoğlu “Maçı kazanmanın tek şartı gol ve o da benim işim ” diyor .
Diğer taraftan takımın kalesini koruyan başarılı bir eldiven var. O da Mansur Yavaş. Son derece soğukkanlı, itidalli ve işini yapıyor.
Hücum zenginliği olan bir takımda kaleye gelebilecek birkaç pozisyonu tecrübesiyle bertaraf edebilecek yeteneğe sahip.
Centilmen ve rakiplerinin bile saygı duyduğu bir isim. Fakat önündeki defans oyuncularından birinin geri pasından yiyeceği bir gol, onu siyasetin nankörlüğüne ve popülizmine kurban edebilir. Tam da bu nedenle aldığı her topu elle oyuna sürmektense degajla rakip sahaya gönderiyor ve pozisyon alıyor.
Şimdi taraftar bu üç isimden birine karar verecek.
Bir teknik adam mı?
Bir golcü mü?
Yoksa bir kaleci mi?
Şampiyonluğun kilidini açacak.
Kişisel fikrimi sorarsanız, bir futbolcu için maçın bitiş düdüğü ile her şey biter, ama bir teknik adam o düdükten sonra diğer maçı düşünmeye başlar.
Bunun içindir ki hak, oyunu oynayanın değil oyunu kuranın olmalıdır.
Bu nedenle Kemal Kılıçdaroğlu müktesep hak sahibidir.
Makul, mantıklı ve olağan bir seçenektir.
Siyasetteki bazı saçma tabu ve geleneksel argümanlar için de bu seçenek kırılma noktasıdır.
Hiç kazanamayan bir Kılıçdaroğlu bazıları için riskli gelebilir.
Ne var ki kazanmanın matematiksel bir sonuç olmadığını da görmeli insan.
Skoru bir tarafa bırakmalı.
Çünkü ortada herkesten büyük bir kulüp var.
En azından ona sahip çıkmalı.