BİR FELAKETİN PSİKOSOSYAL ANATOMİSİ

Author

Categories

Share

Deprem sadece sismik bir felaket değil. Hem sosyolojik hem de psikolojik uzantıları olan bir vaka. Felaketlerin ağır negatif sonuçları var toplum üzerinde.
Fakat başka mesajlar da barındırıyor anatomisinde.

Bugün dolaştım biraz toplanma merkezlerini Niğde’de olan depremin ardından.
Güven sitesinde bir abla ile laflarken şu sözler döküldü dudaklarından.
“Teyzeni uzun yıllar öncesinden tanırım ama aynı sitede oturduğumuzu bilmiyordum?”

İlginç ve üzerinde düşünülecek bir cümleydi bu mesela.
Ne kadar uzaklaşmışız birbirimizden diye düşündüm o an.
Aynı sitede oturan insanlar bile , birbirine yabancı olduklarının farkına vardılar bu felaketle.
Hikayelerini birbirlerine anlatma fırsatı buldular.
Kitle iletişim araçlarından uzaklaşıp, birebir ilişki kurdular uzun yıllar sonra…
Sohbet ettiler.
Hasretlerini, hasletlerini anlattılar.
Dertleştiler.

Sonra,
Kalktım yanlarından.
Bir kaç adım attım.
Ateşi keşfetmiş bir grup karşıma çıktı .
Evleri bir adım ötede olsa da, bir varile tıka basa doldurdukları ağaç parçalarını yakıyorlardı.
Etrafında kümelenmiş şarkı söylemiyorlar, bilim konuşuyorlardı, ateşten daha hararetli bir şekilde.

İlerledim biraz daha.
Çadırlar vardı.
Kışın ortasında ama ” Akdeniz akşamları” tadında.
Yüzler solgun ama korkudan bir an olsun uzaklaşmışlardı.
Hava soğuktu ama güven ısıtıyordu onları , bir arada olmak ısıtıyordu.

Bir felaketti kapımızı çalan, biliyorum.
Ama unuttuklarımızı da hatırlattı.
Alışkanlıklarımızı değiştirdi.
Dikkatimizi, algımızı gerçeklere yöneltti.
Aşk ve entrikalara ya da sahte kahramanlıklara bezenmiş diziler yerini gerçek kahramanlarımıza terk etti.
Aktörlerimiz değişti nihayet..
Kıvanç Tatlıtuğ, Aras Bulut İynemli, Burak Özçivit gitti.
Celal Şengör, Naci Görür, Övgün Ahmet Ercan geldi .

Pandemi de öyle olmadı mı ?
Ölüm korkusuyla evden dışarı çıkamamıştık bir müddet.
Ailemizden çaldığımız zamanları işlerimize, eğlencelerimize, arkadaşlarımıza ayırmıştık oysaki.
Evde kaldık, annemizi, babamızı , kardeşimizi yeniden keşfettik.
Kapalı alanlara hapsettiğimiz bir hayatımız olduğunu anladık sonra .
İndik sahile.
Yüzüne bakmadığımız maviyi, yeşili keşfettik.
İyotun ve toprağın özgürlüğünde bulduk kendimizi.
Cebinde beş kuruş olmasa da , bir sandalye, bir kilimle huzur bulabileceğimizi anladık.

Aslında doğa bir şeyler fısıldıyor kulaklarımıza.
Hatta bağırıyor.
“O kadar uzaklaştınız ki birbirinizden, her defasında ben mi bir araya getireceğim sizi” diyor
“Birbirinizin kapısını ben araya girmeden de çalın.”
“Çevrenizde olan bitenin farkına varın.”
“Bilimi siyaset kadar hayatınıza sokun oturduğunuz kahvelerde, günlerde ” diyor.

Evet binlerce canımız gitti.
Bir daha da geri gelmeyecek.
Bu ağır bir travma, anlıyorum.
Fakat her felaketin bilgisizliğimizi ve ilgisizliğimizi de önümüze koyduğunun da farkına varın lütfen.

Unutmayın ki;
Korkularımızla ve cehaletimizle bahşetmediğimiz sürece, hem bu zihniyet hem de bu coğrafya kader olmaya devam edecek.

Author

Share