Zor günler geçiriyoruz.
Psikolojimiz iyi değil.
Bazılarının ki hiç iyi değil.
Anlatacağım sonra.
Yardım ve dayanışma iklimi önemli bir kısmımızı rehabilite ediyor aslında.
Herkes gibi bende tedirginim ve korkuyorum.
Ama algımı bu felaketten bizden daha fazla etkilenenlere vakfederek ayakta daha güçlü duruyorum.
İki defa Hatay’a gittim.
Olanı biteni, kayıplarını ve bu insanların nasıl bir yerden canlarını kurtardıklarını gözlerimle gördüm.
17 Ağustos depremi sonrasında yaşananları da gördü bu gözler, hem de yerinde.
Bir çoğunuzdan da iki depremi kıyas edebilecek felaket kültürüne de sahibim.
Şimdi bu deprem inanılmaz büyük,
etki alanı geniş ve sonuçları yıkıcıydı.
Organize olamayan, reaksiyonu hızlı veremeyen ve ihtisaslaşmayı sağlayamayan bir yapının bu felaketle baş etmesi bir mucizeydi .
Ve öyle de oldu.
Her şey öylesine aleni ve aşikardı.
Bu insanları dillendirenler sözlerine kulak verenler, isyanlarına eşlik edenler devlet düşmanı yaftası yedi.
Öylesine bir atmosfer oluştu ki deprem bölgelerinde sözlü sataşmalar yaşandı.
Bu da yetmedi hükümet kaderinde ve fıtratında yardım olan bir dernekten bile rahatsız oldu.
Yardım ve dayanışma iklimi öfke iklimine yelken açtı.
Hem de genel ve yerel dinlemeden.
Anlayacağınız felaket yana çekildi, siyaset kırmızı halı ile vizyona girdi
Ya Mersin…
Felaketin başladığı günden bu yana seferber oldu.
Belediyeleriyle , iş dünyasıyla , dernekleriyle deprem bölgesine koştu.
Gelenlere de kucak açtı.
Bu süreçte Büyükşehir Belediye Başkanı Vahap Seçer’in şu sözü kulaklarıma yerleşti.
“Depremden etkilenen her il kendi acısını yaşıyor , Mersin 10 ilin acısını yaşıyor ve taşıyor ”
Ve su ana kadarki çabasıyla ve yaptıklarıyla altını doldurdu bunun Seçer.
Binlerce depremzedeye barınma ve gıda hizmeti verildi ve veriliyor.
“O güzel insanların yüzlerindeki tebessüm , gözlerindeki müteşekkir ifade her şeye değer” diyen bir ekip vardı çevrelerinde.
Bizzat gördüm ve şahit oldum insanüstü bir çaba vardı her birinde.
Hatay’da, Adıyaman’da ve diğer bölgelerde .
Ve Mersin’de…
Şu an meselenin bir adım ötesinde Seçer.
Bu kentin yaşayacaklarının farkında .
Nüfus , demografik yapı, ihtiyaçlar.
En önemlisi su rezervleri .
Herkes felaketin yardım kulvarında koşarken , o aynı zamanda kritik toplantılar yaptı bu aşamada.
İhtiyaçları yeniden gündeme getirdi.
Bu insanların bir çoğunun burada kalacağını hesap ederek Afet Bölgesi istedi, Özel Statü istedi Mersin için.
İlginçtir. bazı çevreler “Krizi fırsata çeviriyor Seçer” dediler.
Hatta bu afet statüsünden gelecek paraların bile nereye harcanacağına kendi aralarında karar verdiler.
Yandaşa, akrabaya üleştirdiler.
Vallahi bravo…
Halbuki biraz düşünseler, o insanların bir sığınmacı değil vatandaş olduğunu.
Bu insanların bir gün kendi ekmeklerini kazanacaklarını, ayakları üstünde duracaklarını.
Çukurova havalimanına inen uçaklara bineceklerini.
Çeşmeli Taşucu otobanını kullanacaklarını.
Belki de limanda, OSB’de çalışacaklarını.
Pamukluk barajından su içeceklerini.
İleride yaşanabilecek olumsuzlukların önüne geçmek için bu talepleri yinelemek, hatırlatmak ve hükümetin Mersin senaryosunu en azından bu felaketle değiştirmeye çalışmak krizi fırsata çevirmek mi?
Yoksa Seçer’i bu felaketin tam ortasında eleştirilerin odağına oturtmak mi krizi fırsata çevirmek ?
Takdir sizin.