LİMANDA KAYIKÇI KAVGASI…

Author

Categories

Share

Mersin’nin nesi var deseler, Ekonomist- Yazar Abdullah Ayan’ın dediği gibi “bir limanı bir de limonu var” derim.

Limon şu sıralara para etmiyor, üreticisini yüzünü güldürmüyor. Hal böyle olunca da elimizde bir tek  liman kalıyor.

İşte O liman da tartışmaların ortasında şu sıralar.

Limanı işletmecisi olan şirket fiziksel alanın kapasiteyi karşılamadığını düşünerek bir genişleme projesi başlattı yaklaşık 1 yıl önce. Projede öngörülen dolgu alanının Atatürk parkının çehresini ve silüetini bozabileceği endişesiyle bir tartışma başladı kentte. Büyükşehir Belediyesi şirketin genişleme projesini uygun görmedi ve konuyu mahkemeye taşıdı. Anlayacağınız durum şimdilik yargıya intikal etmiş ve çalışmalar durdurulmuş durumda. Sonucu bizde sizler gibi merakla bekliyoruz.

 

Toplumun bazı kesimlerini endişeye düşüren bu projeyi yerinde inceleme fırsatı buldum bugün. Dolgu alanının batıya ve güneye genişleyeceği kısmı yakından gördüm. Hepimizin çocukluğu ve gençliğinin geçtiği Atatürk Parkı için söylendiği kadar risk taşıyabileceğini sanmıyorum açıkçası. Projenin dolgu alanının batı sınırı, şu anda işletmeci kuruluşun idari binası. Anlayacağınız Atatürk Parkı ile Dolgu alanı arasında idari bina bulunuyor ve yerini koruyacak. İskele ise güneye yani açığa doğru 380 metre uzatılacak. İşte uzatılan bu kısmın silüeti bozacağından endişe taşıyor toplumun bazı kesimleri ve itiraz ediyor bu duruma.

Yani Atatürk parkı ile ilgili düşünüldüğü gibi bir işgal yok.

 

Genel Müdür Johan Van Deale sohbetimiz esnasında Mersin’in ikinci vatanı olduğunu söyledi gözlerimizin içine bakarak. Tartışmalara sağduyu ve anlayışla yaklaşıyor ama verilen reaksiyonlar için de bir o kadar şaşkın. Mersin Limanının bu genişleme sürecine çok daha erken başlaması gerektiğini, uzun süredir fiziksel alanın kapasiteye yetmediğini de gördüklerini söyledi sohbetimizde. Ve “Eğer liman genişlemezse ve kapasiteyi karşılamazsa, bölgedeki cazibesini yitirecek ve başka limanlar tercih edilecek. “ diyor Van Deale..

Durum tespitim şudur ki;

Mersin’de bazı kuruluşların ve sivil inisiyatiflerin tepkisini çeken Liman genişleme projesi aslında bu kentte yatırım güvenliğinin yerleşmediğinin bir kanıtı maalesef. Toplumda sisteme ve yönetim anlayışına karşı olan güvensizlik ne yazık ki yatırımcı kuruluşlarının da en büyük handikaplarından biri.

Mersin yatırımlardan çok yara almış bir kent.

İşte Nükleer Santral, işte balık çiftlikleri …

Ekolojik denge açısından yatırım güvenliği olmayan ve burnumuzun dibindeki yatırımlar.

Çukurova Havalimanı, Mersin Taşucu Otobanı, Kazanlı Turizm Projesi…

Uzun süredir havada kalmış ve gerçekleştirilemeyen yatırımlar.

Bu kente çok yanlış yapılmış zamanında ya da kendimizi ifade etmekte zorlanmışız, lobi faaliyetlerinde dağınıklığımızı bir türlü toparlayamamışız, ayrı telden çalmışız.. Geldiğimiz noktada ne kendimize, ne siyasi erke, ne de yatırımlara güvenir olmuşuz.  Limanın genişleme projesine duyulan tepkinin temelinde de aslında bu duygu yatıyor.

Öte yandan yatırımlarla ilgili korkularımızı yenebileceğimiz tek şey diplomasi. Liman ile ilgili duyulan endişe ve korkuyu  şirketin gerçekleştireceği sürdürülebilir bir  enformasyon ile bertaraf etmesi gerekiyor. Bu konuda kendilerine önemli bir görev düşüyor. Ayrıca kentteki yerel ve mülki yönetimlerin, sivil inisiyatiflerin ve ekonomik kuruluşların bu kentin kuruluş nedeni olan limanla ilgili ortak bir dil geliştirmeleri gerekiyor.

 

Diyeceğim o ki;

Mersin bir kayıkçı köyü olarak başladı yaşamına ama bir kayıkçı kavgasına kurban etmeyelim bu limanı…

Murat TUNÇER

 

Author

Share